Osmanlı Sultanlarının Peygamber Efendimize Olan Sevgileri

Osmanlı Sultanlarının Peygamber Efendimize Olan Sevgileri

Ceddimiz,neslimiz dünyada adaletle 600 yıl hükmetmiş bir medeniyet.Bugün neslimizin tanımadığı,iftira attığı ve kötülediği o yüce medeniyet ve Sultanları gönülden aşk ile,şevkle İslâm’a hizmet ettiler.Peygamber efendimize olan aşkları iştiyakları sebebiyle onun mübarek yolunu yüzyıllarca sürdürdüler.Maalesef bizler nesilleri olarak gerektiği gibi bu yüce medeniyeti neslimize anlatamadık. Rabbimiz o mübarek zatları hakkıyla tanımayı ve tanıtmayı bizlere nasip eylesin.

Ama Osmanlı¸ Yavuz Sultan Selim’in tabiriyle Harem-i Şerif’in hadimi olma telâkkisini¸ buralar elinden çıkana kadar sürdürmüş¸ Haremeyn’e sancak asmaktan¸ vali ve kadı göndermekten bile hayâ etmiştir.”

Osmanlı’nın özünü ve temellerini besleyen manevî unsurların en başında ilâ-yı kelimetullâh aşkı ve peygamber sevgisi gelmiştir. Osmanlı sultanları¸ hayatları boyunca gaza meydanlarında bu mukaddes değerlere karşı çok büyük bir sevgi¸ saygı ve bağlılıklarını ispatlama sevdasıyla harikalar sergilemiştir. Peygamberimize ve mukaddes beldelere hürmet¸ muhabbet¸ hizmet ve sadakat soylu ceddimizin her daim şiarı olmuştur. Padişahlar Peygamber efendimize ve mübarek topraklara karşı Veysel Karâni gibi gönül bağlamaktan asla geri kalmamışlardır. Osmanlı¸ Yavuz Sultan’ın tabiriyle Harem-i Şerif’in hadimi olma telâkkisini¸ buralar elinden çıkana kadar sürdürmüş¸ Haremeyn’e sancak asmaktan¸ vali ve kadı göndermekten bile hayâ etmiştir. Osmanlılar Rasulullah’ın¸ Ehl-i Beyt’in ve Ashâb-ı Kirâm’ın kabirlerini ihya edip hatıralarını günümüze kadar taşımaya öncülük etmiş; hünkârlar¸ hanım sultanlar ve devlet erkânı Mekke ve Medine’de hayır kurumu¸ medrese ve imarethane inşası için birbirleriyle yarışmışlardır.Ancak günümüzde Osmanlıyı ;onlar mezarcıydı,mezarlara tapıyorlardı diyerek öğrenci yetiştiren bir zihniyette mevcud.

Osmanlı Sultanlarının Peygamber Efendimize Olan Sevgileri

Osmanlı Sultanlarının Peygamber Efendimize Olan Sevgileri

Devlet-I Âl-I Muhammedî’

Her şeyden önce Osmanlı¸ ilk kurduğu askerî birliği¸ O’nun davasını bayraklaştırdığından ötürü “Peygamber Ocağı” payesiyle onurlandırmış; neferini de “Mehmetçik” adıyla taltif etmiştir. Ordusuna verdiği isimlerden biri “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye” iken devletinin başka bir adını da “Devlet-i Âliye-i Muhammediye” koymuştur.

II. Murad Ve Haremeyn’e Vakfettiği Miras

Ceddimiz¸ Kâbe ve çevresinin tamir ve imarına¸ hacıların hizmetlerinin görülmesine ve hac yolunun güvenlik ve işleyişine ayrı bir titizlik göstermiştir. Bu hizmetleri devletinin aslî görevlerinden saymışlardır. Mesela Peygamber efendimizin müjdesine erişmiş Fatih Sultan Muhammed Han gibi büyük bir dâhiyi yetiştiren Sultan II. Murad¸ malının yüklü bir kısmını Mekke ve Medine fukarası ile Kâbe¸ Ravza-i Mutahhara ve Mescid-i Aksa’da yetmiş bin kere okunacak Kelime-i Tevhid’in ve Kur’ân hatimlerinin sevabının ruhuna ita edilmesi için harcanmasını vasiyet etmiştir.

Fatih’in Sevgisi

Peygamber aşkıyla yanmada başı çeken Osmanlı padişahlardan biriside Fatih Sultan Mehmed’dir. Öyle olmasaydı asırlar öncesinden Peygamberin övgüsüne herhalde mazhar olamazdı. O’na karşı tarifsiz muhabbetini¸ en güzel biçimde İstanbul’un Fethi’nde ortaya koymuştur. Rumeli Hisarı’nı¸ O’nun güzel ismi “Muhammed”in Arapça yazılışına göre inşa etmiş¸ fethin gerçekleşmesi için de O’ndan şöyle imdat dilemiştir: “Avn-ı ilâhî ve imdâd-ı peygamberi ile beldeyi düşman elinden alacağız!” Başka bir mısrada aynı hissiyatını şu şekilde dile getirmiştir: “Ey Muhammed mu’cizât-ı Ahmed’i muhtar ile/ Umarım gâlib ola a’dâ-yı dine devletim.”

Cem Sultan Ve Kâbe-I Muazzama

Osmanlı’nın¸ hassaten de Kâ’be-i Muazzama’ya hürmet ve alakası bambaşkaydı. Cem Sultan’ın hac fârizasını ifâ ettikten sonra yazdığı şu beyitler¸ padişahların duygularına tercüman olan en harika sözlerdendir: “Kâbetullah’a varıp bir kez tavaf eyledim/ Bin Karaman¸ bin Acem¸ bin memleket-i Osman’dır.”

Hürmetin Sembolü: Nâkibü’l Eşraflık

Devlet-i Âli Osman¸ Efendimiz’e ve Ehl-i Beyt’e hürmet ve hizmetini müesseseler kurarak da fiilen göstermiştir. Peygamber soyuna mensup Seyyid (Hz. Hüseyin) ve Şeriflerin (Hz. Hasan) şecerelerini çıkarıp kaydetmek ve her türlü hizmetlerini görmek amacıyla “Nâkibü’l Eşraflık” müessesesi kurmuş ve başına da Âl-i Beyt’ten “Nâkibü’l Eşraf” adlı bir memur atamıştır. Osmanlı¸ Nâkibü’l Eşraflara hürmet ve ihtiramda o kadar ileri gitmiştir ki mesela III. Ahmed¸ I. Mahmud ve III. Mustafa’nın Eyüp Sultan türbesindeki cülus merasimlerinde¸ şeyhülislâm ile beraber Nâkibü’l Eşraf kılıç kuşandırmıştır. Savaşlarda ise padişahla birlikte Nâkibü’l Eşraf da sefere katılmış ve Peygamberimizin sancağı dibinde yürümüştür.

Sultan II. Mahmud’un Şiiri

II. Mahmud¸ O’na olan sevgisinin bir alameti olarak Hz. Peygamber’in kabr-i şerifi üzerindeki Yeşil Kubbe’yi (Kubbetu’l Hadra) yaptırmıştır. Ayrıca¸ 1820’de patlak veren Vehhabi İsyanı’nda yıkılan bütün eserleri yeniden inşa ve ihya etmiştir. Bu münasebetle Hücre-i Saadet’e hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği şiir¸ onun Resulullah’a hürmet ve muhabbetinin beliğ bir vesikasıdır: Şamdan ihdâya eyledim cüret ya Resulallah!
Muradımdır Ulyâya hizmet¸ ya Resulallah!
Değildir ravzaya şayeste destâvri-i naçizim¸
Kabulünde kıl ihsan ve inayet¸ ya Resulallah!
Kimim var sizden gayrı¸ hâlim eyleyem i’lâm¸
Cenabındandır ihsan ve mürüvvet¸ ya Resulallah!
Dahîlek¸ el-emân¸ sad-el-emân¸ dergâhına düşdüm
Terahhüm kıl¸ bana eyle şefaat ya Resulallah!
Dü-âlemde kıl istishâb han-ı Mahmûd-i adlîyi¸
Senindir evvel ve ahirde devlet ya Resulallah!

Osmanlı Sultanlarının Peygamber Efendimize Olan Sevgileri

Osmanlı Sultanlarının Peygamber Efendimize Olan Sevgileri

II. Abdülhamid Han’ın Hassasiyeti

Peygamber Efendimize ve O’nun davasına¸ ataları gibi en fazla gönül verip¸ kendini adayan hakanlardan bir başkası da Sultan II. Abdülhamid idi. Abdülhamid Han¸ Peygamberimize olan tazim ve muhabbetini¸ O’nun kutsal beldesine hizmetler götürmekle ve İslâm Birliği gayesini gerçekleştirmeye çabalamakla göstermiştir. Yaptığı ilk işlerden biri¸ Kubbetu’l Hadra’nın üzerine 24 ayar som altından bir âlem diktirmek olmuştur. Hicaz bölgesiyle bağları kuvvetlendirmek ve ulaşımı kolaylaştırmak maksadıyla hayata geçirdiği Hicaz ve Bağdat Demiryolu ise hizmetlerinin şahikasıdır. Projenin gerçekleşmesi için bizzat 50 bin lira bağışta bulunmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada¸ Sultan’ın verdiği şu özel talimat¸ onun¸ Ehl-i Beyt’in şahsında Hz. Peygambere sevgi¸ saygı ve bağlılığını göstermesi açısından emsalsiz bir misaldir: “Aletlerin üzerine keçeler sarınız ki fazla gürültü olmasın ve Peygamber efendimizin mübarek bedeni ve ruhu rahatsız olmasın!”Allahu ekber Allahu ekber.Nasıl bir sevgi ve aşk bu.Çok ilginçtir ;Sultan Abdulhamid hanın şuan kabrinin bulunduğu yerin hemen önünde trenvay geçmektedir.Ve Sultanı seven Ulaşım A.Ş’nın müdürüde aynı sevgiyi o mübarek Sultana göstermiş ve tam 14 ay geceleri çalışarak çok işlek bir yer olan bu bölgedeki raylara uyguladığı yalıtım sayesinde artık trenvay ordan geçerken raylardan ses çıkmamaktadır.

Sultan Reşad Ve Son Sürre Alayı

Devlet-i Âl-i İslâm’ın mukaddes mekânlara meftûniyetinin en müşahhas misallerinden biri de her yıl hac mevsiminde Mekke ve Medine’deki Seyyid¸ Şerif¸ ulema ve fakirlere para ve hususî hediyeler götüren “Sürre Alayları”dır. İlk kez Çelebi Mehmed devrinde tertiplenen Sürre Alayları’nın taşıdığı en kutsal hediye Kâbe örtüsüydü ve yenisiyle değiştirilen eski örtü büyük bir hürmet ve itina ile getirilerek çeşitli camilere pay edilirdi. Devlet¸ Sürre Alayları’na o denli ehemmiyet veriyordu ki çöküş devrine girdiği I. Dünya Harbi’nde bile Sultan Reşad¸ ecdadından tevarüs eden bu harikulade geleneği kesintiye uğratmamıştır.

SULTANLARIN EFENDİMİZE ÖVGÜLERİ

SULTAN II.BEYAZID Bütün insanlardan daha güzeldir Sultan II. Bayezit de şiirler kaleme alan sultanlardan. Onun Hz. Peygamber sevgisi dillere destan. Bir naatındaki mısrada, muhabbetini ve övgüsünü şöyle yazmış II. Beyazit: Egerçi hatm idi Yûsuf’da hüsn-ii’câzı/Bu hüsn-i hulk ile cümlesinden ecmeldir. Manası: “Gerçi insanları âciz bırakan güzellik, Hz. Yusuf’ta sona ermişti. Ancak Hz. Peygamber bu güzel yaratılışıyla, Yusuf da dâhil, bütün insanlardan daha güzeldir.”

YAVUZ SULTAN SELİM Ey Allah’ın yaratmış olduğu hidayet nurunun kaynağı olan peygamber! Divanlarında Selimî mahlasını kullanan Yavuz Sultan Selim’in de Peygamber efendimiz’e duyduğu muhabbeti dile getirdiği, onun hizmetkârı olduğunu yazdığı birçok şiirleri var. Bir naatında Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetini ise mısralara şöyle dökmüş. “Ey yüzü, Allah’ın velîkullarının gözünün nuru olan peygamber! Ey Allah’ın yaratmış olduğu hidayet nurunun kaynağı olan peygamber! Yardım et, imdat eyle. Ayağının toprağı, Allah’ın seçkin kullarının gözüne sürme olan peygamber! Ey Allah’ın yaratmış olduğu hidayet nurunun kaynağı olan peygamber! Yardım et, imdat eyle.”

FATİH SULTAN MUHAMMED HAN Ayrı kalmanın hüznünü yaşadım Fatih Sultan Mehmet’in ‘Avnî’ mahlasıyla yazdığı şiirleri bulunuyor. Peygamber Efendimiz’e olan sevgisini naatlarında dile getirmiş. Bir naatındaki mısrası şöyle: Şol câm ki nûşeylemişem bezm-i gamünde/Bir sâde habâbıdır anun künbed-i hadrâ. Manası: “(Ey sevgili!) Ben senden ayrı kalmanın hüznünü yaşadım, gam meclisinde öyle bir aşk şarabı içtim ki, şu gök kubbe onun yanında sadece o şarabın üzerindeki kabarcıklar gibidir.”

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN Bütün âşıkların maksudu sensin Kanuni Sultan Süleyman, şiirlerinde Muhibbî mahlasını kullandı. Bir mısrasında da “Muhibbî samimi olarak senin kapını ister. Kapından onu geri çevirdiğini Allah göstermesin” diye yazdı. Diğer mısrada ise “Ey Ma’bud! Sen Muhammed’in (aleyhisselam) hürmetine, benim günahlarımı affet./O nûryüz Muhibbî’ye şefaatçi olsun” demişti. Bir naatında “Kim ire dergehüne ire muradına o dem/Dü-cihân içre çü ‘âşıklara sensin maksûd. Manası: “Senin huzuruna kim gelirse, anında muradına erer. Çünkü iki cihânda bütün âşıkların maksudu sensin.”

SULTAN I.AHMED Durma hemen yüzünü sür o gülün ayağına Sultan I. Ahmed’in Başındaki “Taç” İstanbul’da Sultan Ahmed Camiini yaptıran, Birinci Ahmed Han, İslamiyet’e ve Resulullah efendimize gönülden bağlı idi. Onun Resulullah (aleyhisselam)’a sevgisini ifade edişi kelimenin tam anlamıyla dillere destan olmuştur. Zamanında Beytullah’ın ve Hücre-i Saadetin perdeleri Mısır’da dokunurdu. Sultan Ahmed Han, kendi zamanında bunları İstanbul’da dokutup saygı ile göndermiştir. Bahtî mahlasıyla şiir de yazan Ahmed Han, Nakş-ı kadem-i şerîf [Peygamber efendimizin mübarek ayak izi] şeklinde murassâ bir sorguç yaptırmış, ortasına da mavi mine üzerine altınla kendisine ait şu mısraları yazdırarak sarığında gezdirmiştir: N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim Kadem-i resmini ol hazret-i şâh-ı Rüsülün Göl-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir. Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün. Manası şöyledir: Her zaman başımda taç gibi taşısam Peygamber (sav)’in ayak resmini, gül yanaklı Peygamberimiz (aleyhisselam)’in ayak izidir o. Ahmed durma hemen yüzünü sür o gülün ayağına. Sultan Ahmed Han, Cuma ve Bayram günlerinde ve diğer mübarek günlerde başına bu sorgucu takardı.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Rüyası

Yükselme devrinin en parlak döneminin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Peygamber Efendimiz (aleyhisselam)’a muhabbet ve bağlılığını şu sözlerle ilan etmiştir: “Allah Allah diyelim sancağ-ı şahı çekelim, yürüyüp her yandan şarka sipahi (asker) çekelim. Umarım rehber ola bize Ebu Bekr u (ve) Ömer. Ey muhibbî (dost) yürüyüp şarka sipahi (asker) çekelim.” Osmanlı klasik eserlerinde, Kanuni’nin rüyasında Peygamber (aleyhisselamı)’i gördüğü ve kendisine şöyle emrettiği nakledilmektedir: “Belgrad, Rodos ve Bağdat kalelerini fethedesin; sonra da benim şehrimi îmar edesin!”

Son Medine Savunması -Fahrettin Paşanın Sözleri

Osmanlı, fiilen yıkıldığı Mondros Ateşkes Antlaşması sırasında bile, Peygamberimiz’e (aleyhisselama) ve O’nun beldesine hürmet ve bağlılığını, gücünün son anına kadar korumaktan çekinmemiştir. “Çöl Kaplanı” lakabıyla anılan Fahreddin Paşa’nın İngilizlere karşı giriştiği “Son Medine Savunması”, bunun en çarpıcı örneğidir. Kutsal toprakları vermemek için sonuna kadar direnen ve çırpınan Fahreddin Paşa, Peygamber Efendimiz(aleyhisselam)’a olan sonsuz sevgisini şu sözlerle ifade etmiştir:

“Ey Nass! (İnsanlar) Malumunuz olsun ki, şecî (yiğit) ve kahraman askerlerim, bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücün desteği, Hilafetin gözbebeği olan Medine’yi son fişengine (kurşununa), son damla kanına, son nefesine kadar muhafazaya (korumaya) ve müdafaaya (saldırıları def etmeye) me’murdur (vazifelidir). Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker, Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın (Peygamberimiz (aleyhisselam)’ın mezarının bulunduğu yer) yeşil türbesi altında, kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir,bize yardım edendir! Şefaatçimiz O’nun Resulü, Peygamber Efendimiz (aleyhisselam)’dir! Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlar; şan ve şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zabitleri! Ey her cenkte (savaşta) cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek daima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş, şecî (yiğit) Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlatlarım! Gelin hep beraber Allah’ın ve işte huzurunda huşû (korku ile karışık sevgi, alçak gönüllülük) ve vecd (aşk) içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber’in (aleyhisselam) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Resulullah, biz seni bırakmayız!…”
Rabbimiz şefaatlerine nail eylesin.Dereceleri âli olsun