Attila İlhan Kimdir ?
Menemenli olan Attila İlhan 15 Haziran 1925 yılında doğmuştur. Babası savcı olan Attila İlhan, babasının emekliliğinde İzmir’e yerleşmesi ile eğitimini ilk ve orta bölümlerini İzmir’de sürdürmüştür. Lisede okurken, kanuna aykırı davranmasından dolayı okuldan uzaklaştırılmıştır. Daha sonra affedildi ve İstanbul da liseyi bitirdi. Anne ve babasının okumayı çok sevmesinden dolayı, edebiyata yatkın bir çocuk olarak yetişmiştir. İstanbul üniversitesinde Hukuk okuyan Attila İlhan, okulu bitirmeden bıraktı ve Nazım Hikmeti Kurtarma Komitesine dâhil olmak için Paris’e yerleşti.
Attila İlhan 1950 yılında Türkiye’ye dönüş yapmıştır. ‘Gerçek’ isimli gazetede çalışmaya başlayan Attila İlhan, yapmış olduğu bir çeviri yüzünden soruşturma geçirmiş ve daha sonrasında yine Paris’e gitmiştir. Bundan 2 yıl sonra, 1952 yılında Türkiye’ye tekrar gelmiştir. Bu yıllarda ise, Mavi Dergisi’nde bulunan genç şairler ile Garipçilerin karşısında olmuştur.
1962 yılına geldiğinde ise Attila İlhan yine Paris’e gitmiş ve 1965 yılında Türkiye’ye dönüş yapmıştır. 1968 yılında Biket Hanım ile evlenmiştir.
Yeni edebiyat gazetesinde, ilk şiiri ‘Balıkçı Türküsü’ yayınlanmıştır. Düzyazı da ise yayınlanan ilk eseri ‘Kültürümüz Üzerine Düşünceler’ yazısıdır. Bu yazıda Türk Dili Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Bilindiği kadarıyla, ilkokul 3. Sınıfta okurken ilk şiir denemelerini yapmıştır.
Attila İlhan’ın kendine özgü bir şiir anlayışı vardır. Hemen hemen bütün şiirlerinde bu anlayışı yansıtmaktadır. Genellikle coşkulu ve içten bir dille şiirlerini yazmıştır. Attila İlhan’ın senaryo eserleri de vardır. Senaryo yazılarında kendi ismini kullanmayı tercih etmeyip Ali Kaptanoğlu adıyla eserlerini yayınlamıştır.
Attila İlhan 1946 yılında katıldığı CHP şiir yarışmasında, birinci olmuştur. Yarışmaya katıldığı şiiri, Duvar kitabında yayınlanan ‘Cabbaroğlu Mehemmed’ adlı şiirdir.
11 Ekim 2005 yılında Attila İlhan gözlerini İstanbul’da hayata kapamıştır.
Farklı Bir Biyografi ile Attila İlhan Kimdir ?
Attila İlhan Kimdir ? 15 Haziran 1925’de Menemen’de doğan Attila İlhan, Türk edebiyatına büyük katkılarda bulunmuş birçok şiir, roman, deneme, gazete ve eleştiri yazıları kazandırmıştır. İlk ve orta öğretimini İzmir ve farklı şehirlerde tamamlayan İlhan, aynı zamanda sinema ve tiyatro sanatçısı olan Çolpan İlhan’ın ağabeyidir. Lise yıllarında Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasının ardından tutuklanıp okuldan uzaklaştırılan İlhan, 1944 yılında Danıştay kararıyla tekrar okuma hakkını kazanıp İstanbul Işık Lisesi’nde eğitimine devam etti. Lise öğrenimi sırasında “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı şiiriyle CHP şiir yarışmasında ikinciliğe layık görüldü. İstanbul Hukuk fakültesinde okuduğu esnalarda “Yığın” ve “Gün” gibi dergilerde yazan İlhan, 1948 yılında “Duvar” adındaki ilk şiir kitabını yayımladı.
1985 yılında ilk kalp krizini geçirip 2004 yılından itibaren kalbi ile ilgili problemleri daha da fazlalaşan İlhan, ikinci kalp krizinin ardından 11 Ekim 2005 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. İlhan vefat ettiğinde 80 yaşında idi.
Attila İlhan Şiirleri
-AYRILIKTA SEVDAYA DÂHİL-
Açılmış sarmaşık gülleri
Kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvalanmış
İçimde keder
Uzak bir telefonda ağlayan
Yağmurlu genç kadın
Rüzgâr
Uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor
Dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Her yerinde vücudumun
Ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hissettiğim an
Demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış
Karabiber ağaçları
Gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
Yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Çünkü ayrılık da sevdâya dâhil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte
Her şey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişleyen
Yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sâhili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılık da sevdâya dahil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Yalnızlık
Hızla alçalan bulutlar
Karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır?
Eflatuna çalar puslu lacivert
Bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık
Çakmak taşı gibi sert
Elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir
Fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele
Elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu
Parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı
Kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu
Tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu
Ölü bir gezegenin
Soğuk tenhalığına
Benzemesin diye
Özgürlük mutlaka paylaşılacak
Suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz
Yeryüzünde ancak
Birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki
Tek kişilik bir yalnızlığa bile
Rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız
Her an düşüp düşüp
Kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da
Hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
Hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-Sanki ateşten bir tebessüm-
Zehir zemberek aşkımız
Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır, başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.