Farabi Kimdir?

Farabi Kimdir ?

Farabi Kimdir ? Kimseyi küçük görmeyen, mütevazılığını daima ön planda tutan zarif, iyi bir bilim adamı ve aynı zamanda felsefeci. Tüm bu özelliklere sahip olan Farabi(Abū Nasr Muhammad al-Fārābi) 872 yılında bir savaş kenti olan Farab kentinde dünyaya gelmiştir. Babası o dönemin fil eğitmenlerindendi ve varlıklı, güçlü biriydi. Farabi’yi babası asker yapmak istiyor bunun için eğitiyordu. Sıkı sıkı tuttuğu filleri Farabi’ye sevdiriyor fillerle yakınlaşmasını istiyordu. Farabi çocukluğunu diğer birçok çocuk gibi oyuncakları ile oynayarak değil de babasının kalkanları ile kılıçları ile oynayarak geçirdi. Babasının oğlunu asker yapmak için yaptığı çabalar sonuç vermeyince Farabi’yi dönemin en iyi okullarına tahsil görmesi için göndermek istediler. Bunun için de yaşlı lalasını da yanına verip Bağdat’ın en iyi okullarına yolladılar. Farabi çok zengin olmasına karşın sade davranıyor ve hatta kendi çamaşırlarını bile kendisi yıkıyordu. Okulunda birçok farklı dil öğrendi ve bul diller ile ilgili eserler okumaya vs. başladı.

Daha sonra birçok kitap okuyan Farabi Aristo’nun felsefesini benimsedi ve İslam dininin de böyle bir şeylere ihtiyacı olduğunu düşündü. Günlerce ve hatta haftalarca çalışan Farabi Aristo ile sohbetler etmekte yeni fikirler almakta idi. Farabi 40 yaşına geldiğinde gizli gizli notlar yazıyor ve yazdığı bu kağıtları toprağa gömüyordu. 5 sene boyunca bunu yapan Farabi zamanı geldiğinde bu notları diğer insanlar ile paylaşmaya başladı. İslamiyet felsefesini oluşturdu. Ortaya koyduğu bilgiler sayesinde tasavvuf biliminin yolunun önünü açmış oldu. Kanun adını verdiği ve kendisinin yapmış olduğu müzik aletini Halep kralı için çaldı. Farabi aynı zamanda tıp ve insan vucudu ile de ilgileniyordu. Birçok doğal ilaç formülü yapmıştır. Prospektüs kavramını tıp dünyasına soktu. İslam tarihindeki ilk ansiklopediyi yazdı ve daha sonra artık inzivaya çekilmek istedi. Bir gün Şam’da yürürken yolu eşkiyalarca kesildi ve öldürüldü.

Farabi Kimdir ? Hayatı Uzun Şekilde Biyografisi

Hikmeti ve bilgiyi arayan aramaktan asla vazgeçmeyen anlatmaktan sıkılmayan kendisi küçük yüreği büyük bir felsefeci kimseye ön yargıyla bakmayan mütevazılığini her şeyden önde tutan zarif bir ilim insanı Farabi. Seyhun’un kıyısına kurulmuş bir savaş kenti Farab. Herkesin dizlerini titreten vurduğu zaman fil deviren 2 metrelik komutanı Tarhanlı Muhammet. İplerinden sıkı sıkı tuttuğu dev fili ileride asker yapmak istediği küçük oğluna sevdiriyordu ancak kader bu çocuğun alınyazısını başka bir şekilde yazmıştı. Nasır Muhammet İbn-i Tarhan el Farabi, 874 yılının 6 yıldızlı bir gece yarısı Farab şehrinin siluetini gören kocaman bir taş evde dünyaya geldi. Babası komutan olan Nasır çocukluğunu oyuncaklarıyla değil kalkanların üzerine vurup davul çalarak geçirdi. Babası güleç yüzlü ufak tefek, çocuğunu kendisi gibi sert bir asker yapmak istiyordu ancak baba oğul ne zaman at üstünde çalışmak için dışarı çıksa Nasır bir yolunu bulup kaçıyor ağaçların tepesindeki tahta evine iple tırmanıp orda saklanıyordu. Bir asker olamayacağı anlaşılınca ailesi Nasır’ı en iyi okullara göndermeye karar verdi. O yüzdende henüz 12 yaşındayken yanına yaşlı ve kör lalasını da vererek devrin en hızlı Arap atlarıyla Bağdat’a gönderdi. Ailesinin zenginliğine rağmen sade yaşayan kendi çamaşırını bile kendisi yıkayan Nasır dönemim hocalarından aldığı derslerin yanında pek çok dili de öğrendi. O yüzden de bakışlara aldırmadan Sinagog‘taki hahamla İbranice, Kilisedeki piskoposla Yunanca konuşup farklı dünyalardan yakın arkadaşlar edindi. Bağdat’ta kalıyorken tüccar bir arkadaşı ona Aristo’nun Yunanca külliyatını hediye etti. Evine kapanıp sakalları göğsüne gelene kadar kitapları okuyan Nasır İslamiyet inde böyle bir fikre ihtiyacı olduğunu anladı. Harran’a geçen Farabi lakaplı Nasır, Aristo üzerine çalışmaya başladı. Öyle çok çalışıyordu ki karmakarışık düşlerinde bile Aristo’yu görüyor Atina’daki Akropolis’in merdivenlerinde oturup ünlü felsefeciyle sohbet ediyordu. Bağdat’a geri dönen Farabi 40 yaşındayken gizli gizli dere kenarında mağaralarda notlar yazıyor, yazdığı sayfaları da sarıp toprağa gömüyordu.

Farabi

Farabi

5 sene sonraysa doğru zaman geldi ve notlarını paylaşmaya karar verdi. İslamiyet felsefesini ortaya koyan Farabi, yamalı giysileriyle mütevazı salonunda aklın Allah’ın CC özünden geldiğini ahlakın temelinin de bilgi olduğunu anlatarak tasavvuf anlayışının önünü açtı. Araştırmalarına başka bir yerde devam etmek isteyen Farabi’nin yolu 940 yılında Halep’e düştü. Hamdani Emiri, Seyfud Devle’nin sarayına ilk girdiğinde sırtında “Kanun” adını verdiği kendi yaptığı müzik aletini çalıp emirin gözlerinden iki damla yaş düşürdü. Tıpla, insan anotomisiyle de ilgilenen ölü askerlerin vücutlarını kesip biçen Farabi doğadan topladığı ilaçların nasıl kullanılacağına dair küçük notlar hazırlayarak prospektüs kavramını tıp dünyasına soktu. İslam dünyasının ilk ansiklopedisi İhsanul Ulumdur’u yazdıktan sonra inzivaya çekilen Farabi’nin önü 950 yılında kendisinden para isteyen eşkıyalar tarafından kesildi. Yanında hiç para taşımayan felsefecinin cevabından hoşlanmayan eşkıyalar yaşlı felsefecinin cansız bedenini Şam’ın kumlu toprağına bıraktılar. Şam halkının naşını tüm şehirde elden ele dolaştırdığı Farabi’nin özünü yaratıp gönüllere ektiği gül kendisinden asırlar sonra evlatları tarafından koklanmaya devam ediyor.